Hiçkimseye mektuplar

İyi kitaplar okumalı, iyi müzikler dinlemeli diyen şairede kulak kabartmalıyım. İnsanı kalitelileştiren yaptıklarıdır, okuduklarıdır, dinledikleridir.

Tarih Ocak’ın ondokuzunu gösteriyor. Onsekizinde yazmam gereken yazıyı ancak günün gecesinde yazabiliyorum.

Bir çırpıda cevaplıyoruz ‘nasılsın?’ sorusunu… Genellikle ‘iyiyim’le karşılık buluyor bu sorunun cevabı. İyi miyiz gerçekten? İki gündür iyi olmadığım halde soranlara ‘iyiyim’ dediğimi fark ettim.

Cuma gününün mübarekliğini bile hissedemedim rahatsızlığımdan dolayı! Ne kadar aciziz! Bilim, mikropların bizi hasta ettiğini söylüyor. Gözümüzle göremediğimiz mikro canlılar. Acizliğimize bakın ki, gözle dahi görülmeyen varlıklar, bizi kendimizden geçiriyor.

Annem aramış. Cuma’ları aramamı es geçtiğimi düşünmüş olmalı. Bir saat otuzyedi dakika sonra cevaben aramamda, sitem etti. Haklı. Ama ‘iyiyim’ dedim ya, nerden bilsin niçin cevap vermediğimi. İyi olduğumu sanıyor.

Bu yazıyı yazdığım saatlerde yalan söylememi gerektirecek bir durumda değilim ama, ‘iyiyim’ sahiden. Hem gece yarısını geçti saat. Zaten kimse aramaz da. Kimseye de yalan söylemek zorunda kalmam.

Bazen hiçkimseye mektuplar yazası gelir insanın. Bu yazıyı da öyle kabul edin. ‘Ne yazayım’ dedim. ‘Gönlünü dinle’ dediler. Peki. Gönlümde çok şey var esasında. Ama aklımdakileri yazmalıyım belki de. Gönül yanılabiliyor ama akıl daha sahici. Ben pek gönülmeşrep biri değilim sanırım. Daha çok aklım galebe çalıyor çoğu şeyde.

Radyo programımda konuk ettiğim ‘iyi’ insanlardan öğrendiğim çok şey oluyor bu aralar. Güzel adamlar tanıyorum. Onların iç dünyalarına, gönüllerine dokunuyorum birazda. Aklımla sorular soruyor olsamda misafir ettiklerime, aldığım cevaplar daha çok günülden geliyor sanırım. Bazende gönlü dinlemek lazım belki de.

Eskilerde de güzel insanlar olmuştu çevremde. Bazıları durduk yere aklıma geliveriyor. Çok görüşmediğim/görüşemediğim insanlar bunlar. Bazı duvarlar/setler oluştu aramızda çok kimseyle. Sahici duvarlar mı bunlar? Bilmiyorum. Bazıları evet sahici ama bazıları yapmacık, yıkılması gereken duvarlar.

Bazı kitaplar vardı bir zamanlar döne döne okuduğum. Artık yok o kitaplar. İstesemde bulamam. Öyle bir yok ettiler ki… Yok olanlar arasında sadece kitaplar değil, ‘iyi’ insanlarda var. Tanıyorum, ne düşündüklerini, ne tarafta olduklarını çok iyi biliyorum. Ama öyle bir yok edişle karşı karşıya kaldılar ki, sahiden yok oldular. Tarumar edilen ‘iyi’ insanlarla bile, şimdi yıkılması zor duvarlar var aramızda.

‘Hiçkimseye mektuplar’da bu eserlerdendi. Aynı yazarın Elveda Oblomov’unu kaç defa okudum kimbilir. Artık kütüphanemde bile yok. Sahi nabtım ki? Ben kitaplarına çok değer veren, onları en kıymetli hazineleri olarak saklayan biriyim oysa. Kendiliğinden uçup gitmiş olamazlar!

Son yıllarda daha mı sığ eserler okur oldum? Galiba. Romanların dünyasını seviyorum ama gözümde ‘romanlar’ hep sığ kalmıştır. Onlar, bir heyecan fırtınası koparır ve giderler. Geriye pek birşey bırakmazlar. ‘An’lık heyecanlardır. Belki haksızlık yapıyorum ‘roman’a. Ama ‘Babam Cemil Meriç’ ile herhangi bir romanı yanyana nasıl koyacağım? Romanları, belki de kitap okumaktan pek hazetmeyen, ebedi ergenlikten kurtulamamışlar okumalı. İçine düştükleri heyecan dehlizlerinden çıktıklarında belki daha ciddi kitaplarda okurlar. Bu, roman okumuyorum demek değil. Son yıllarda okuduklarım, sığlaştığımı düşündürdü sadece.

Lise bitiminden beri çeşitli radyolarda çalışan, oralarda konuşan biri olarak müziklerle de aslında içiçeyim. Ama son dönemde müzikte dinlemediğimi farkettim şimdi. Çok da gerekli değildir belki. Ama iyi kitaplar okumalı, iyi müzikler dinlemeli diyen şairede kulak kabartmalıyım. İnsanı kalitelileştiren yaptıklarıdır, okuduklarıdır, dinledikleridir. Kabul edin ya da etmeyin, bu böyledir. Çevremizdeki insanlar bile bizim kalitemizi gösteren birer ipuçlarıdır. Hayatı bir bütün olarak gören ve yaşayan insan, her şeyine dikkat etmelidir. Çünkü hayat dediğimiz gerçeklik, çok hızlı bir şekilde ilerliyor ve yapılacak çok şey var. Yani zamanı iyi değerlendirmemiz icab ediyor. Mesela kitap okumak çok güzel bir eylem olsa bile, ne okuduğumuz daha önemli. Zamanı okuyarak geçirmekten daha ziyade, ne okuduğumuzu iyi belirleyerek geçirmek önemli olan.

Ben her hâlükârda okumanın en önemli eylemlerden biri olduğunu düşünüyorum. Okuyarak ‘bilen’ olduğumuz gibi, aslında bilmediğimizi de ‘bilen’ oluyoruz. Radyo programında sıkça tekrar ederim bunu, iş dönüp dolaşıp Yunus’un dediğine varıyor. “İlim ilim bilmektir. İlim kendin bilmektir.”

Mini not: Madem buradasın ve bu yazıyı okudun. Sende yaz düşüncelerini. Bu yazının altını kendine bir ‘yazma’ alanı olarak gör ve yaz içinde ne varsa. Ben yayımlarım ve bu yazıya yolu düşenlerde okur seni. Sohbetimize devam edeceğiz…

Yakup Tutum

Yakup Tutum

Ağustos’un 22’sine rastlayan bir günde Manisa Turgutlu’da dünyaya geldi. Daha küçük yaşlardayken İzmir’e taşındılar. Hayatının kısa bir zaman öncesine kadar olan bölümünü bu batı şehrinde geçirdi. Hayat yolculuğunda bir çok farklı alanda kendini geliştirmeye çalışan bir insan. Yoğun okuma ve yazma yolculuğuna başladığı yıllarda Dr. Muhammed Bozdağ ile tanışması onun için bir dönüm noktası oldu. Bozdağ’ın yönlendirmeleriyle hem iş hayatı, hem okuma, hem de yazma macerası bir düzen içerisine girmiş oldu. Radyoculuk yaptı 10 yılı aşkın bir süre. Bir çok farklı program yaptı. Özellikle Recep Koçak ile birlikte sunduğu “iyilik olsun” programıına yüzlerce sivil toplum kuruluşunu ve yazarı konuk ettiler. Türkiye’nin iyilik kurumları olan sosyal yardım kuruluşu STK’ların çalışmalarının duyurulmasına katkı sağladılar bu program ile. Aynı isimle kurdukları web sitesi ile de yüz binlere ulaştırdılar bu iyilik hareketlerinin güzel haberlerini. Hızlı okuma ve hafıza eğitimi almasının bir sonucu, bir dönem hızlı okuma eğitmenliği yaptı. Çeşitli kurumlarda bu eğitimlerini devam ettiriyor. 15 civarında dergide yazıları yayımlandı. Zaman zaman çeşitli edebiyat ve kültür dergilerinde de yazmaya ve söyleşiler yapmaya devam ediyor. Özellikle gençlerin hayatlarına dokunmak için ‘gençlik yazarı’ olma hedefiyle kitap çalışmalarına devam ediyor. Bu alanda hazırladığı kitaplarını bir seri halinde yayımlamayı planlıyor. Seyr FM'de Terennüm isimli programı hazırlayıp sunuyor. / www.yakuptutum.com.tr

5 Yorum “Hiçkimseye mektuplar”

  1. Ahhh ahhh Yakup bey, gönlün kalemi olsa kalpten kaleme akan okyanusta bir damla oluverir. Hayatımız bir döngü ve bu döngüde fakir tekamülünü tamamlaması için ezeli yazılanların yaşanmasını nasıl anlatsın ki! her nefesimiz, hatta, kalpten gelen, niyete daha dönmeden, akıl yoluyla gönle düşen herşey bize, tekamüllerimize nasıl bakmamız gerektiğinin yolu için kulağımıza şu kaçırmaktan başka bir şey değil…14.01.2019 saat 18.30 aracım perte çıkacak bir kaza yaptım. Çok şükür burnum kanamadı ve bir çiziğim dâhi yok. Ödem ve hayatı bana hatırlatacak ağrılarım var şükürler olsun. Son yaşanılanlar sadece nefesime ruhunu üfleyen Rabbime yakınlığı hatırlattı…O vardı başka birşey yoktu ve her şey O na bıraktığın iradenle güzel bir senaryodan ibaret ve tüm oyuncular cennetimde melek ti…Zaman saliyede binlerce daha kısa zaman aralığında milyonlarca senaryo ve oyun içindeydi… Ahh Cemil Meriç evini dili olsa…yazamayacağım kollarla gece şu içmeye kalkıp sarıdaki telefona göz atıp ve bu mesaji uykulu gözle okutan, yazdıran ve yazdıklarımı yaşatan Rabbime hamd olsun ki…sizede geçmişler ola hayr ile yazmayı nasip ola…Gönlünüzden kaleminize hayr ile aksın…

  2. 19 Ocak 2019 da yazdiginiz yazi simdi bile okununca ne kadar guncel.Sanki bu gunleri tahmin etmissiniz.Kalite konusuna gelince ben de sizinle ayni fikirdeyim.Insanlar bazan yaban olabiliyor.Ince dusunup ,ince yasayan insanlar cok az.O yuzden iletisim de zor oluyor. Tabir i caizse frekanslar uymuyor.

Menekşe Özkaya için bir cevap yazın Cevabı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir