Koltukta neş’esiz, tatsız, acılı, içim boşalmış bir şekilde otururken önceleri yaşam enerjimi tazeleyen bahçeye umarsızca başımı çevirdim. Dışarda gördüklerim tadımı yerine getirmedi hatta ruhuma tesir bile etmedi. Halbuki ben bu bahçeye, bu cânım ağaçlara, ağaçların arkasındaki surlara, surların üzerinde batarken sarıdan bordoya, şahane renklerini göğe döşeyen gün batımına büyük bir tutku ve hayranlıkla bakardım. Bugün sadece baktım. Gördüm mü? Belirsiz…
Çam ağaçları rüzgârın etkisiyle savrulurcasına sallıyorlar dallarını. Rüzgâr karları önüne katıp bir sağdan, bir soldan, şaşırtarak nasıl sürüklüyorsa, yere tutunan kökleri olmasa kocaman boylarına aldırmadan ağaçları da sürükleyecek oradan oraya. Bereket yere sabit-kadem duruyorlar da hiçbir yere gitmiyorlar. Dallarının kırılmaması bile şaşırtıyor beni. Esinti o kadar çok.
Böyle olması çok normal, şubat ayının ilk haftasını geride bıraktık. Hava hep iyiydi birkaç gün öncesine kadar. Herkesi endişelendirecek kadar iyi. Sonra kış geldi. İstanbul’a kışın geldiği ilk gün, o kara gün, içimizi karatan gün, deprem haberiyle beraber geldi. Hem de ne deprem! Gece sabaha karşı başlamış, 7.8 şiddetinde, herkesi uykudayken yakalayıp tost ekmeğinin kaşarı gibi ezmiş, eritmiş bir deprem. Yâ Rabbi, hikmetinden sual olunmaz. Biz senin kullarınız, bizim üstümüzde tasarruf hakkı senindir. Sen bilirsin Allah’ım!
Bizim payımıza ise işini iyi yapmayan ustalar, sahtekâr müteahhitler, vazifesinin şuurunda olmayarak hakkı hak sahibine teslim etmeden yönettiğini sanan idareciler ve yıkılan binalarda diri diri gömülen insanlarımız düştü.
Kediler bile ortada yok.
Hava çok soğuk. Yerler ya ıslak ya da donmuş halde. Basarken dikkatli basmak gerekiyor. Düşmemek lazım, büyüklerin hiç düşmemesi lazım. Büyüklere düşen, gönüllerindeki acı. Kahreden çaresizlik. Dua, boyun büküp yakarmak…
Güneş dalların arasında batış noktasına geldi. Nazlı nazlı aşağıya süzülüyor. Bir gün daha batacak az sonra. Batan yalnızca gün olsaydı keşke. Nasılsa yarın sabah yeniden doğardı gün, güneş. Ya diğer batanlar, batıp da çıkamayanlar?
Apartmanların arasında araçların düzgün park etmelerini sağlayan otopark çizgileri var, sarı. İki çizginin arası çoğunlukla boş. Herkes işinde çünkü. Yavaş yavaş dolar buralar. Kalbin kan pompalarken kanı hızla dışarı atması gibi sabah işe gidiyor insanlar. Akşam olunca da yine toplardamarla geri dönen kan misali evlerine dönüyorlar. Öyle yorgun ama öyle de umutlu. Onları bekleyen, karşılayanlar var. Kapı açılınca boyunlarına atlayan minikleri var. Elindeki paketi umutla ve heyecanla karıştırıp bulduğuyla sevinenler var.
“Bir beyaz lerze (titreyiş), bir dumanlı uçuş,
Eşini gâib eyleyen bir kuş
Gibi kar
Geçen eyyam-ı nev-bahârı (ilkbahar günlerini) arar” demiş ya şair, tıpkı öyle oldu. Karlar yeri derin bir sessizliğe bağladı ve sessizce ağlıyor. İnsanlarımız gibi. Hiçbiri diğerine benzemeyen kar taneleri gibi insanlarımız da birbirine benzemiyor. Benzeyen tek şey, içimizde duyduğumuz acı.
Akşam ezanı okunuyor. Gurupta güneşin raks eden renkleri azaldı. Soğuk ise tam tersine artıyor. Üşüyoruz. Karlı havada göçük altında kalanlar adına, evi yıkılıp canını kurtarsa da açıkta çar nâ çar dımdızlak kalanlar adına, eli böğründe yakınlarından ses, haber bekleyenler adına üşüyoruz. En son Muhsin Yazıcıoğlu’nun ardından böyle üşümüştük. Üşümelerimiz şimdi çok arttı.
“Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun
Çünkü seni çok sevdiğimi biliyorsun, gelmiyorsun” diyordu şarkıcı. Gidenler gelmiyor.
Hava buz gibi.
Ağaçlar karanlığa alışıp usulca akşama karışıyorlar.
Kuşlar kombi borularının üstüne tünediler.
Kediler ortada yok.
İnsanlar ise akşamın telaşıyla evlerine, sıcak yuvalarına koşturuyorlar.
İyi ki koşturuyorlar. İyi ki…
Nurhayat ÖRENCİK
- Kış, Deprem ve Gönlüm - Şubat 8, 2023
- Uçuk - Ocak 14, 2023
- Yeryüzünde… - Ocak 1, 2023
- Yanmak - Aralık 21, 2022
- Söz Verildiyse Tutulmalı - Aralık 7, 2022
- Tıraş Olmak Şuuru - Mayıs 13, 2020
- Helalleşmek Ama Nasıl? - Mayıs 7, 2020
- Koronalı Günlerden Yakınlarımıza Mektuplar - Nisan 22, 2020
- Itır ve Itriyat - Nisan 15, 2020
- Kavram Karışıklığı - Mart 27, 2020
- Şiraze Dağıldı, Toplayan Yok! - Aralık 14, 2019
- Âsûde Bahâr Ülkesi - Ağustos 24, 2019
- Uyarıldım - Mayıs 4, 2019
- Zaman ve Saat İlişkisi - Mart 11, 2019
- Monolog yahud sıradan bir Cumartesi - Mart 1, 2019
- Zeytin - Şubat 5, 2019
- Seni sayıyorum baba - Ocak 17, 2019

Yüreğine sağlık Nurhayat hocam hislerine tercüman olmuşun