Seni sayıyorum baba

Yanılmamışım. Babam geldi, üstünü değiştirip iki lokma atıştırdıktan sonra beni çağırdı. Duymazdan geliyorum; fakat susmak bilmiyor.

On altı yaşımdayım ben. Öğrenciyim. Başarılı bir öğrenci miyim? Pek sayılmaz. Ortalamayla sınıf geçersem kendimi şanslı sayarım. Bazen öğretmenlerden not istemem gerekir. İstesem, belki bazıları da verir. Ben istemem. Gururuma yedirmem. İstedi dedirtmem. Dilenci gibi, ne o öyle

Evin en büyük çocuğu benim. Benden küçük üç tane daha var evde. Hepsi erkek. Dört erkek çocuklu ev nasıl olursa bizimki de öyle işte. Özellikle gündüzleri. Oğlanlar birbirlerine takılıp şakalar yaparlar. Şakalaşırken bazen ileri gider, olayı kavgaya çevirirler. Kıyasıya yumruklaşırlar. Annem araya girmese, birbirlerini öldürecekler sanırsınız. Her birini bir köşeye yollar, konuşmalarını dahi yasaklar annem. Aradan daha beş dakika geçmeden oturdukları köşelerde kıkırdamaya başlar bizimkiler. Az sonra ortalıkta kavgadan eser kalmaz. Bir muhabbet bir sohbet… Annem her defasında şaşırır, bunlar ne çabuk barıştılar diye. İçten içe memnun olduğunu bilirim ben. O belli etmez şımarmasınlar diye. Aynı sahne tekrar yaşanmasın diye.

Bana pek bulaşmazlar. Soğuk bir duruşum vardır benim. Çekinirler benden. Çekinsinler. Arada sırada onları hizaya getirmem gerekiyor, fazla zorlanmıyorum. Biraz yumuşasam var ya, canıma ot tıkarlar. Hiç uğraşamam. Varsın soğuk desinler bana. Aramızdaki mesafeyi koruyuşum bu sebepten. Yoksa hepsini çok severim. Kardeşlerim onlar benim. Canlarım.

Anam bir talihsiz kadın. Başında beş erkek var. Hepsi hareketli, hepsi konuşkan, hepsi yaramaz. Beş erkekle uğraşmak, başa çıkmak kolay mı? Uğraşır durur zavallım.

 Bir yemek pişirir, bildiğiniz karavana. Tabakların biri dolarken diğeri boşalır. Bir çamaşır yıkar, yerler gökler almaz. Asması biter, toplaması başlar. Toplamak biter; katla, ütüle. Tam bitti der, bizimkiler sokaktan gelir. Mahalle maçı yapmışlar, üst baş göçük. Her yerleri kir, çamur. Çocuklar doğru banyoya, çamaşırlar makineye. Filmi başa sarmak gibi. Aynı şeyi tekrar seyrederken hissettiğimiz duyguyla aynı. İğrenç yani.

Gece olunca bizim ev yatılı okul yatakhanesi gibi olur. İki oda bir salon olan bu evin bir odası annemle babamın yatak odasıdır. Diğer odada ben yatarım. Masada ders çalışır, ara sıra kitap okurum. Kardeşlerimle yatmam. Yatsam uyuyamam. Bu yüzden annem salondaki kanepeye birini, yere yaydığı iki yer yatağına da diğerlerini yatırır.

 Kardeşlerim gece olunca yarasa gibi dirilir, bir türlü uyumak istemezler. Kanat taksalar uçacak kıvamdalar yani. Annemi ne de çok uğraştırırlar. Sırayla susadıklarını söyleyip su isterler. Sonra birinin tuvaleti gelir, diğerinin sırtı kaşınır. Biri korktuğunu bahane edip annemin yatağına kapağı atma hesabı yapar, diğerleri bu numarayı yemediklerini “Pışşııkkk!” diyerek anlatırlar. Sen annemin yatağında yatarsan biz de geliriz, der ikisi. Böylece onu geri püskürtürler. Dakikalarca uğraşan annem en sonunda bir dişi aslan misali kükrer ve hepsi uyumanın kendileri için hayırlı olacağına kanaat getirerek tuş olurlar. Annem bu geceki gazayı da atlatmanın verdiği huzur ve mutlulukla mutfağa girer.

Mutfak tam toplanır, annem yarının yemeğiyle ilgili hazırlığını yaparken zil çalar. Gelen babamdır. Gene geldi, deyip başımı yastığa gömdüğüm, uyumuş olmayı dilesem de uyandırılacağımdan adım gibi emin olduğum babam. Gelişiyle benim için eziyet zamanı başlamıştır.

Değişmeyen kanun gibidir, babam eve sarhoş gelir. Ona niçin bu kadar çok içtiğini soranlara kahpe dünyanın kahrının başka türlü çekilmediği cevabını verir. Dünya ona hep nanik yapmıştır. Hiçbir şey istediği gibi değildir. Onun istediği sadece sayılmak, saygı görmektir. İnsanlarsa yalnızca çok parası olanlara saygı gösteriyorlardır ona göre. Gecenin bir yarısı nutuk atar. Annem susturmaya çalışırsa da başarılı olamaz.

– Sayın beni ulan, sayın beni!

Ondan en çok duyduğum cümle budur.

Kardeşlerim küçük olduklarından onlardan beklemez de bütün beklentisini bende biriktirir. Benden umar, bana yüklenir. İlk çocuk olmanın zararı…

Ben bu harekete ilkokul birinci sınıftan beri her gece maruz kalırım. Dövmez, sövmez ama yataktan kaldırıp karşısına diker, anlatır da anlatır.

Nasıl da mutsuz olduğunu anlatır.

İş yerinde bütün işi yapan kendisi olduğu halde bunun hiç makbule geçmediğini anlatır.

Arkadaşlarının ortak etkinliklere onu hiç davet etmediklerini, onu dışladıklarını hatta hiç sevmediklerini anlatır.

Patronunun sonradan görme bir adam olduğunu, son model cep telefonunu gözüne sokarcasına elinde sallayarak onunla konuştuğunu anlatır.

Arabasını iş yerinin karşısına park ederek günde en az beş kere yoklamak üzere aşağı yolladığını anlatır.

Yaptığı işin karşılığı olmayacak kadar az maaş aldığını, buna eşi ve çocukları için katlandığını anlatır.

Ev sahibinin aç gözlü bir adam olduğunu, eski kiracı oldukları halde yeni kiracılar kadar kira ödediğini, bu yıl kiraya enflasyonun iki katı zam istediğini anlatır.

Daha neler neler anlatır.

Ben bunların bir kısmını duymam, duysam anlayıp idrak edemem. Sonuçta küçücük çocuğum. Bunu babama anlatamayız bir türlü. Kafası kıyaktır çünkü. Biz iki erkek olarak erkek erkeğe dertleşiyoruzdur ona göre. Annemin beni yatırma girişimleri de bu sebepten hep sonuçsuz kalır. O bir köşede sızıncaya kadar bu işkence devam eder.

Bazen ona acırım. Mutlu olmak onun da hakkı, derim.

Sonra, mutlu olmak isteyen insan bazı girişimlerde bulunup şartlarını değiştirmeli, böyle eşi ve çocuğuna eziyet etmemeli, derim.

Ağlamayan çocuğa meme vermezler. Çok şikâyetçiysen iş ararsın, başka işte çalışırsın. Başka şehre göç edersin. Pazara çıkıp pazarcılık yaparsın. İçki içeceğine evine gelip karın ve çocuklarınla paylaşılacak hatıralar oluşturursun. Mutlu olmak çok da zor olmasa gerek. İşte küçücük aklımla, sağa sola sorup soruşturarak bulduğum mutluluk formülleri bunlar.

Bunları ben buluyorsam babam niçin bulamıyor? Niçin mutlu olamıyor? Niçin sadece şikâyet ediyor, mızmız çocuklar gibi sızlanıyor? Acaba etrafındakilere de bana davrandığı gibi mi davranıyor?

Bilmiyorum!

Bildiğim bir şey varsa, artık burama geldi. Patladım, patlayacağım. Bana da yazık. Canımdan bezdim vallahi. Bir gün bütün kinimi kusacağım, beni ayakta beklettiği bütün gecelerin intikamını alacağım ondan. Yeter!

İntikam vakti düşündüğümden daha çabuk geldi.

Bugün iki yazılı olduk, ikisi de berbat geçti. Muhtemelen ikisinden de zayıf not alacağım. Öğretmenlerin ve arkadaşların gözünden düşeceğime mi yanayım, sınıf tekrarı yapmak zorunda kalıp da annemi üzecek olduğuma mı? Kardeşlerim bile bana başka gözle bakacaklar. Şimdi onların gözünde koca bir ağabey iken bundan sonra başarısız, beceriksiz bir ağabeycik olacağım. Erkenden odama çekildim, arpacı kumrusu gibi düşünüyorum.

Zil çaldı. Gelen babamdır.

Yanılmamışım. Babam geldi, üstünü değiştirip iki lokma atıştırdıktan sonra beni çağırdı. Duymazdan geliyorum; fakat susmak bilmiyor.

Benim derdim bana yetmiş; bir de seninle uğraşamam, demek üzere odamdan çıktım. O, her zamankinden daha mı az içmişti, bilmiyorum. Daha yumuşak ses tonuyla, daha yavaş sesle konuşuyordu benimle. Bu akşam beni say oğlum, say beni demeyecek, derken tepemin tasını attıran o bıkkınlık veren cümleyi söyleyiverdi:

Sayın beni ulan, sayın beni!

Kendime hâkim olamayarak çın çın öten bir sesle cevap verdim:

– Sayıyorum seni baba. Bak! Üç, iki, bir, sıfır!

Sıfırsın baba, anlıyor musun, benim için sıfırsın. Sıfırsın!

Bak bir daha sayıyorum: üç, iki, bir, sıfır. Sıfır, anlıyor musun?

Ne kadar bağırdım, kaç kere söyledim, hiç hatırlamıyorum. Kendime gelmem için annem beni banyoya götürüp elimi yüzümü yıkamış. Bana sarılmış, ağlamış.

Bir süre sonra kendime geldim. Babamın yanından geçerken onu göz ucuyla süzdüm.

Yıkılmış, bitmiş bir insandan başka bir şey göremedim.

Nurhayat Örencik

Nurhayat Örencik

Edebiyatçı, hikayeci, yazar.

7 Yorum “Seni sayıyorum baba”

  1. Güzel yüreğinizden güzel yazılar …
    Emeğinize güzel yüreğinize sağlık bitanecik hocam 👏👏💐❣️

  2. Çok başarılı bir yazı. Sanki yazar karşımda anlattı da ben dinledim. Üslubunuzda kullandığınız yerel söyleyişler, betimlemeler, vurgular metni samimi kılmış. Bu yazdıklarınızın yaşandığına emin olduğumu söyleyebilirim. Bu da metnin başarısını ispatlıyor. Sizi tebrik ediyor yazılarınızın devamını merakla bekliyorum. Selamlar

  3. Kaleminize sağlık hocam. Hâlâ ilk okuduğunuzdaki gibi diken diken tüylerim. Böyle hikayeleri sizin kaleminizden okumak çok güzel.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir