Ayasofya

Bizim cumhuriyet tarihimiz karmaşıktır. İki tarihli bir dönemdir bu devre. Biri yaşanmış gerçek tarih, diğeri de kitaplarda anlatılan, uydurulmuş, birilerini kutsamak ve bu milletin geçmişini kötülemek için yazılmış tarih!

Yıllar önceydi, daha yaşımda küçüktü. Bir gezi vesilesiyle ziyaret etmiştim Ayasofya’yı. Yıllar geçmesine rağmen bu ulu mabedin her bir santimi hala hafızamda kayıtlı durmaktadır.

İlk izlenimler önemlidir. Benim Ayasofya ile ilgili ilk izlenimimde biraz tuhaftı. Buraya bizi para karşılığında sokmuşlar ve müze diye gezdirmişlerdi. Oysa burası her yerde görebileceğimiz, bildiğimiz büyükçe bir camiydi. Kiliseden çevrilmeydi evet ama içerde duvarların üst kısımlarındaki Hristiyanlığı temsil eden resimleri kaldırsanız, bu binanın neresi kilise? Siz hiç kilisede minare gördünüz mü? Ve bu minareler sonradan yapılmış olsa bile, bilmeyen birine, “bu cami yapılırken bu minarelerde yapılmış hatta önce minareleri yapmışlar, sonra binanın geri kalanını” deseniz inanır. O derece bütünleşiktir minareler. Buda Mimar Sinan’ın ayrı bir sanatıdır.

Bizim cumhuriyet tarihimiz karmaşıktır. İki tarihli bir dönemdir bu devre. Biri yaşanmış gerçek tarih, diğeri de kitaplarda anlatılan, uydurulmuş, birilerini kutsamak ve bu milletin geçmişini kötülemek için yazılmış tarih! Oysa bu milletten saklanan yaşanmış bir tarih var ortada! Ayasofya’nın müze yapılma hadisesi de bu karmaşıklıktan hala kurtulabilmiş değil. Kimisi dönemin cumhurbaşkanının imzasının taklidi ile müzeye çevrilmiş der, kimi bilinçsizce atılmış imzalardan bahseder, kimide İngiliz ve Avrupa’nın istediği bir şeyi içerdeki adamlarının yerine getirmesi şeklinde söylemlerde bulunur.

Ben düşünüyorum da, döneme baktığımızda tek bir parti var ülkede, tek bir lider var, alternatiflerinin oluşması söz konusu bile değil, ağzından çıkan herşey kanun hükmünde olan bir kişiden habersiz böyle önemli bir mabedin müzeye çevrilmesi mümkün değil!

Bizans’ın en önemli mabediydi Ayasofya. İstanbul’un fethiyle birlikte adet olduğu üzere şehrin en büyük mabedi camiye çevrilmişti. Günümüzde “Ayasofya ibadete açılacaksa kilise olsun” diyen bir kesim var. Burada bir şeyi karıştırmamak gerek. Bir fetih var ortada, bir şehrin ele geçirilmesi. Siz bunu kabul edememişseniz elbette Ayasofya kilise olsun dersiniz. 1453 tarihi ile birlikte İstanbul şehri artık Müslüman bir yerleşim yeri haline gelmiştir. Hatta daha sonra fetheden devletin başkenti olmuştur. Şimdi “Ayasofya aslına dönsün, kilise olsun” diyen kesime şunu sormak lazım; “İstanbul ne olacak bu durumda! Bu şehri verelim mi Yunanistan’a yada Hıristiyan Avrupa’ya?” Fetihle birlikte cami olmuş olan Ayasofya’yı verelim demenin bundan farkı yok! “Zulüm 1453’le başladı” diyenlere aldırış etmeyin, fetihden sonra Fatih’in bu şehrin yerli halkına nasıl davrandığını bilmeyen cahil tipler onlar!

Gelelim Ayasofya’nın 500 yılın ardından müze yapılmasına ve ne olması gerektiğine. Hz. Fatih 500 sene önce şuan ki hali öngörmüş olmalı ki, Ayasofya için bir vasiyetname, bir kitabe yazdırmış. Ve bu camiyi aslından başka bir şekle döndürenlere şiddetli beddualar etmiş. Belki de yaşadığımız sıkıntılar bu şehrin sahibi olan Fatih’in beddualarının kabul olmasından kaynaklanıyordur!

Uzun uzadıya yazabilirim bu konuyu. Kısaca söylemek isterim ki, Ayasofya müze olmaktan çıkarılmalı, aslına rücu ettirilmelidir. Bu şehrin sahibi şuan Müslümanlardır ve burası da Müslüman mabedi olarak kalmalıdır. Bunu yapmak yeni bir şey yapmak değildir.

Ayasofya sadece bir cami olarak değerlendirilmemelidir. Çünkü Ayasofya çağ açıp çağ kapayan bir büyük fethin sembolüdür. Tekrar cami ye çevrildiği gün, bizler tüm dünyaya bir kere daha bağımsız ve güçlü bir devlet olduğumuzu haykırmış olacağız. 

Yakup Tutum

Yakup Tutum

Ağustos’un 22’sine rastlayan bir günde Manisa Turgutlu’da dünyaya geldi. Daha küçük yaşlardayken İzmir’e taşındılar. Hayatının kısa bir zaman öncesine kadar olan bölümünü bu batı şehrinde geçirdi. Hayat yolculuğunda bir çok farklı alanda kendini geliştirmeye çalışan bir insan. Yoğun okuma ve yazma yolculuğuna başladığı yıllarda Dr. Muhammed Bozdağ ile tanışması onun için bir dönüm noktası oldu. Bozdağ’ın yönlendirmeleriyle hem iş hayatı, hem okuma, hem de yazma macerası bir düzen içerisine girmiş oldu. Radyoculuk yaptı 10 yılı aşkın bir süre. Bir çok farklı program yaptı. Özellikle Recep Koçak ile birlikte sunduğu “iyilik olsun” programıına yüzlerce sivil toplum kuruluşunu ve yazarı konuk ettiler. Türkiye’nin iyilik kurumları olan sosyal yardım kuruluşu STK’ların çalışmalarının duyurulmasına katkı sağladılar bu program ile. Aynı isimle kurdukları web sitesi ile de yüz binlere ulaştırdılar bu iyilik hareketlerinin güzel haberlerini. Hızlı okuma ve hafıza eğitimi almasının bir sonucu, bir dönem hızlı okuma eğitmenliği yaptı. Çeşitli kurumlarda bu eğitimlerini devam ettiriyor. 15 civarında dergide yazıları yayımlandı. Zaman zaman çeşitli edebiyat ve kültür dergilerinde de yazmaya ve söyleşiler yapmaya devam ediyor. Özellikle gençlerin hayatlarına dokunmak için ‘gençlik yazarı’ olma hedefiyle kitap çalışmalarına devam ediyor. Bu alanda hazırladığı kitaplarını bir seri halinde yayımlamayı planlıyor. Seyr FM'de Terennüm isimli programı hazırlayıp sunuyor. / www.yakuptutum.com.tr

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir