Söz Verildiyse Tutulmalı

Sözünü tutmayanlar için ne gam!.. Gam yükünü çekene yükleyip keyiflerine bakar onlar. Bu yaptıklarıyla insanlardaki güven duygusunu yıktıklarını, gerçekten sözünü tutacak karakterdeki insanların ilerideki yardımlaşmalardan onlar yüzünden mahrum bırakılacağını akıllarına getirmezler.

Toplum hayatının sıkıntısız işleyebilmesi için bazı evrensel kurallara uymak gerekir. Kurallar, ortak alanları kullanan insanlar için son derece elzemdir. Şehirlerde, hele büyük şehirlerde gittikçe daha da zorlaşan hayatı bir nebze olsun kolaylaştırır, insan ilişkilerini düzenler, araya husumetlerin girmesini önler. Bu kurallardan biri de “söz verince verdiğin sözü yerine getirmek” tir.

Hayatı ciddiye alan, zamanın kıymetini bilen toplumlarda verilen sözler daima tutulur. Bunu yapabilmek başlı başına bir öz disiplin gerektirir. Konuşurken bol keseden atmayan, her söylediğini tartarak söyleyen insanlar için bu, uyulması son derece kolay bir kuraldır. “Söz verirken en çok düşünen, tutmakta en başarılı olandır.” der J.J. Rousseau. Böyle insanlar yapamayacakları şeyleri söylemez, tutamayacakları sözleri veremezler. Söz ağızdan çıkar, deyip ağızlarından çıkana dikkat edenlerin sözlerinin bir ağırlığı vardır. Bir şey söylemişlerse, bir söz vermişlerse bilinir ki değişmeyecek. Dediklerinin sonuna kadar arkasında duran insanlardır bunlar. “İnsan bir ağaca benzer, kökü, ahdine (sözüne) uymaktır.” diyen Hz. Mevlâna, bu insanları anlatır âdeta.

Bazıları da vardır ki sadece “ân”ı kurtarmaktır dertleri. Söz, verilse de tutulmayabilir hatta bu çok doğaldır onlar için. Yaparım der, yapmazlar. Gelirim der, gelmezler. Borç isteyip şu tarihte geri vereceğim diye yemin billah eder, asla zamanında ödemezler. Eşyanızı ödünç alır, üstüne otururlar. Siz onlara güvenirsiniz. Yapılacak işiniz varsa ertelersiniz. Gideceğiniz yere gitmekten vazgeçer, beklersiniz. Ödemenizi alacağınıza göre ayarlar, ödenmeyince bin çeşit zorluk çekersiniz. Elinizle verdiğinizi ayağınızla almak durumunda kalırsınız, o da alabilirseniz…Yaşadığınız stresin bini bir paradır.

Sözünü tutmayanlar için ne gam!.. Gam yükünü çekene yükleyip keyiflerine bakar onlar. Bu yaptıklarıyla insanlardaki güven duygusunu yıktıklarını, gerçekten sözünü tutacak karakterdeki insanların ilerideki yardımlaşmalardan onlar yüzünden mahrum bırakılacağını akıllarına getirmezler. Toplumu tabiri caizse bombaladıklarının bilincine bile varamazlar.

Kur’an, insanları üçe ayırır: Mü’min, kâfir, münafık.

Kâfir, münafıktan önce gelir, çünkü o fikrini mertçe söyler. İnanmıyordur ve bunu saklamak gizlemek ihtiyacı/ikiyüzlülüğü hissetmediği için açıkça ifade eder. Ama münafık, gizler. Mert değildir. Onun alacası içindedir. İnanmadığı halde inanıyormuş gibi yapar. İkiyüzlüdür ve bundan memnundur. İçinden kıs kıs güler, nasıl da kerizledim enayileri, diye. İçi başka, dışı başkadır.

Hz. Peygamberimiz(sav.)bir hadiste şöyle buyurdu:

“Dört huy vardır ki bunlar kimde bulunursa o kişi tam münafık olur. Kimde de bu huylardan biri bulunursa, onu terk edinceye kadar o kişide münafıklıktan bir sıfat bulunmuş olur:

  • Kendisine bir şey emanet edildiği zaman ona ihanet eder.
  • Konuştuğunda yalan söyler
  • Söz verince sözünden döner.
  • Düşmanlıkta haddi aşar, haksızlık yapar.”

Söz verip de yerine getirmeme durumu nerelere kadar uzanıyor, Allah muhafaza, insanı münafıkların safına bile dâhil edebiliyor.

Son zamanlarda bu durumu öyle çok yaşadık ve öyle mustarip olduk ki anlatamam. Ev taşıdık. Öncesinde de tadilat yaptırdık taşınacağımız eve. Ustaların biri girdi biri çıktı. Her biri farklı işler yapmakla birlikte ortak bir noktaları vardı: Verdikleri sözü tutmamak. Hiç istisnası olmadı mı? Olmadı! Maalesef olmadı. Biz herkesi kendimiz gibi sandık, sözlerini tutacaklar diye bekledik. Heyhat, bir tanesi bile zamanında başlamadı, söz verdiği gün gelmedi, hafta boyunca bekletenler oldu. Biz söylemekten usandık/utandık, onlar gelmemekten, işi bitirmemekten usanmadılar/utanmadılar.

İşini lâyıkı ile yapan ustalara/insanlara saygım sonsuz. Bize öylesi denk gelmedi. Çok üzüldük, yıprandık. Anladım ki iyi niyet, gönül kırmamak, kazancını hak ederek evine helâl lokma götürmek, işinin ve aldığı paranın hakkını vermek, kul hakkı… gibi kavramlar bazıları için laf ü güzaf. Halbuki Hz. Ali efendimiz “Verilen söz, vaktinde verilmesi gereken bir borçtur.” diyerek sözü tutmanın ne kadar önemli olduğunu anlatır bize.

Bundan sonra bir iş yaptırsak, isteklerimi madde madde yazar, bitirme tarihini belirler ve zamanında yetiştirmeyenin gözünün yaşına bile bakmadan cezaî müeyyide uygularım. O kadar canıma tak dedi. “İyilikten maraz hâsıl olur.” sözü tam da bu durumlar için geçerlidir. İşini savsaklayan ve işin hakkını vermeyen insanları hoş görüp affetmek, onların bundan sonraki işlerinde aynı ciddiyetsizliğe devam etmesine imkân sağlıyor; yoksa iyilik etmeyin, anlamında söylenmiyor.

Yine Hz. Ali (r.a.) “Söz verirken acele etme, çünkü söz namustur.” der. Namus ve söz, yan yana gelen, eş ağılıkta kavramlar demek ki. Düşününce, basit bir hak ihlâli gibi görünen olayın boyutlarının hiç de hafife alınamayacağı anlaşılıyor.

Ağzından çıkanı kulağın duyuyor mu, derler insana. Duymalı ağzımızdan çıkanı kulağımız. Duymalı ki farkında olsun söylediğinin. Namusuna sahip çıkar gibi verdiği söze sahip çıksın. Kimseyi zor durumda bırakmasın. Toplumda fertlerin birbirine güvenmesi gerekir ki toplumsal âhenk olsun. Bu âhenge kimse taş koymasın çünkü kimsenin buna hakkı yok!

Hz. Mevlâna’dan bir inci tanesi ile bitirelim yazımızı:

“Söz vermek bir mana ise sözü tutmak bin bir mana. Herkes söz vermesini bilir ama “Şeref” yürekli olana.”

Muhabbetle…

H. Nurhayat Örencik

Nurhayat Örencik

Nurhayat Örencik

Edebiyatçı, hikayeci, yazar.

2 Yorum “Söz Verildiyse Tutulmalı”

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir